SANZOTU?
Kapı komşusu sayılırdık. Fakat onu daha çok mahallemizdeki kahvehanede görürdüm. Her zaman pencere kenarındaki bir masada oturur, arkadaşlarıyla birlikte sabahtan akşama kadar kâğıt oynardı.
Birgün beni yanına çağırarak:
— Gel bir çayımı iç dedi. Sadece selam verip geçmek olmaz.
Yalnız olduğu için gittim. El sıkışırken:
— Sigara dumanı dokunduğundan pek uğrayamıyorum, dedim. Hem yapacak o kadar çok işim var ki.
Çok alıngan bir insandı. Küskün bir ifadeyle:
— Doğru dedi. Fakat bizim yapacak işimiz yok.
— Esasında hepimizin işi çok fazla, dedim. Ebedi hayatımızı bu kısa ömrümüzde kazanmak zorunda değil miyiz?
— Haklısın, dedi. Ama bu illetten bir türlü kurtulamıyorum.
Sebebini sordum.
— Arkadaşlarımı kıramıyorum. Her gün mutlaka çağırıyorlar.
Parmağımla işaret ederek:
— Karşıdaki caminin müezzinini tanıyordun değil mi?
— Yirmi yıllık müezzini nasıl tanımam, dedi. Neden sordun?
— Aklıma geldi işte, dedim. O da günde beş defa camiye çağırıyor da!
Yüzü hafifçe kızarmış ve başını öne eğmişti.
— Ben eskiden böyle değildim, dedi. Genç yaşta emekli olduktan sonra, kahvehaneden çıkamaz oldum. Bu gidişle kurtulacağımı da sanmıyorum...
●
Onunla konuşmamızdan birkaç hafta sonra, kendisini kahvehanede göremez oldum. Arkadaşlarına sorunca:
— Çok hasta dediler. Evinden dışarı çıkamıyor.
O akşam ziyaretine gittim. Aşırı derecede zayıflamış ve sanki 10 yaş birden ihtiyarlamıştı. Başında Kur’an okuyan büyük oğlu beni görünce:
— İyi ki geldiniz, dedi. Babam çok ağırlaştı.
— Konuşabiliyor mu? diye sordum.
— Hayır, dedi. Ama arada bir sanzotu diye sayıklıyor!
— O da ne? dedim.
— Vallahi biz de anlayamadık, diye cevap verdi. Fakat iyi duyduk, sanzotu diyor.
— Semizotu falan olmasın? dedim. Sever miydi?
— Ağzına bile koymazdı, diye atıldı eşi. Benim de aklıma geldi ama.
— Herhalde bir ilaçtır, dedim. Ben hemen gidip köşedeki eczaneye bakayım.
Eczaneden elim boş döndüm. Eve geldiğimde herkes ağlıyordu. Büyük çocuk:
— Babam biraz önce öldü, dedi. Üstelik hep o ilacı sayıklayarak, Bulmuş muydunuz?
— Artık önemi yok, diyerek lafı değiştirdim. Çünkü eczanede bana gülmüşler ve sanzotu'nun, iskambil oyunlarında geçen bir kelime olduğunu söylemişlerdi!
Birgün beni yanına çağırarak:
— Gel bir çayımı iç dedi. Sadece selam verip geçmek olmaz.
Yalnız olduğu için gittim. El sıkışırken:
— Sigara dumanı dokunduğundan pek uğrayamıyorum, dedim. Hem yapacak o kadar çok işim var ki.
Çok alıngan bir insandı. Küskün bir ifadeyle:
— Doğru dedi. Fakat bizim yapacak işimiz yok.
— Esasında hepimizin işi çok fazla, dedim. Ebedi hayatımızı bu kısa ömrümüzde kazanmak zorunda değil miyiz?
— Haklısın, dedi. Ama bu illetten bir türlü kurtulamıyorum.
Sebebini sordum.
— Arkadaşlarımı kıramıyorum. Her gün mutlaka çağırıyorlar.
Parmağımla işaret ederek:
— Karşıdaki caminin müezzinini tanıyordun değil mi?
— Yirmi yıllık müezzini nasıl tanımam, dedi. Neden sordun?
— Aklıma geldi işte, dedim. O da günde beş defa camiye çağırıyor da!
Yüzü hafifçe kızarmış ve başını öne eğmişti.
— Ben eskiden böyle değildim, dedi. Genç yaşta emekli olduktan sonra, kahvehaneden çıkamaz oldum. Bu gidişle kurtulacağımı da sanmıyorum...
●
Onunla konuşmamızdan birkaç hafta sonra, kendisini kahvehanede göremez oldum. Arkadaşlarına sorunca:
— Çok hasta dediler. Evinden dışarı çıkamıyor.
O akşam ziyaretine gittim. Aşırı derecede zayıflamış ve sanki 10 yaş birden ihtiyarlamıştı. Başında Kur’an okuyan büyük oğlu beni görünce:
— İyi ki geldiniz, dedi. Babam çok ağırlaştı.
— Konuşabiliyor mu? diye sordum.
— Hayır, dedi. Ama arada bir sanzotu diye sayıklıyor!
— O da ne? dedim.
— Vallahi biz de anlayamadık, diye cevap verdi. Fakat iyi duyduk, sanzotu diyor.
— Semizotu falan olmasın? dedim. Sever miydi?
— Ağzına bile koymazdı, diye atıldı eşi. Benim de aklıma geldi ama.
— Herhalde bir ilaçtır, dedim. Ben hemen gidip köşedeki eczaneye bakayım.
Eczaneden elim boş döndüm. Eve geldiğimde herkes ağlıyordu. Büyük çocuk:
— Babam biraz önce öldü, dedi. Üstelik hep o ilacı sayıklayarak, Bulmuş muydunuz?
— Artık önemi yok, diyerek lafı değiştirdim. Çünkü eczanede bana gülmüşler ve sanzotu'nun, iskambil oyunlarında geçen bir kelime olduğunu söylemişlerdi!
"Alıntı"
●●
●●
يُبْعَثُ كُلُّ عَبْدٍ عَلَى مَا مَاتَ عَلَيْهِ
.
"Her kul, ölmeden önceki son hali üzere diriltilir."
Hz. Muhammed (sav)
.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ
.
"Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın!"
Kur'an- Haşr 59718
●●●
.
"Her kul, ölmeden önceki son hali üzere diriltilir."
Hz. Muhammed (sav)
.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ
.
"Siz ey imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın!"
Kur'an- Haşr 59718
●●●
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.