MANŞET!

KUR’AN NASIL OKUNUR VE DİNLENİR?

KUR’AN NASIL OKUNUR VE DİNLENİR? Karanlıklardan aydınlığa çıkalım, (Hadid 9) en doğru yolu bulalım (İsra 9) diye biz kullarına Kitabullah...

23.05.2017

VAY BE!... KADINA BAK YA!

VAY BE!... KADINA BAK YA!
SADECE KUR’AN AYETLERİYLE KONUŞAN KADIN!
Tabiinden Abdullah İbni Mübarek anlatıyor:
Bir sene Mekke’ye gidiyordum. Suriye topraklarından geçerken yolda bir kadına rastladım. Kadın yolunu şaşırmış, perişan bir haldeydi. Günbatımıydı.
Kendisine yaklaşıp selam verdim.
Kadın başını kaldırdı ve:
سَلاَمٌ قَوْلاً مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ
“Onlara merhametli Rabbin söylediği selam vardır.” ayetiyle selamıma karşılık verdi. (Yasin36/58)
Dedim:
- Buralarda yalnız başına ne işin var?
أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِن دُونِهِ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.”dedi. (Zümer 39/36)
Belli ki kadın yolunu şaşırmış, buralarda çaresizce dolaşıyordu.

Dedim:
- Nereye gitmek istiyordun?
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ
“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir” (İsra17/1) dedi.
Anladım ki Mekke’den (Mescidi Haram’dan) geliyor ve Kudüs’e (Mescidi Aksa’ya) gidiyor.
Yine sordum:
- Ne zamandan beri yolunu kaybettin?
قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَ لَيَالٍ سَوِيّاً
“Meryem: Rabbim! dedi. Çocuğum olacağına dair bana bir işaret ver. Allah: Sana işaret, sapasağlam olduğun halde üç gün insanlarla konuşamamandır, buyurdu.” (Meryem 19/10)
Demek ki kadın üç günden beridir buralardaydı.
Buralarda ne yiyip ne içiyorsun? dedim.
هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ
“Beni yediren, içiren O’dur.” dedi. (Şuara 26/79)
Kendisine yiyecek ikram etmek istedim.
كُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ
“Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. (Bakara 2/187) dedi…
Belli ki oruçluydu.
- İyi de, dedim. Ramazan ayında değiliz ki?
وَمَن تَطَوَّعَ خَيْراً فَإِنَّ اللّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ
“Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah kabul eder ve yapılanı hakkıyla bilir.” dedi. (Bakara 2/158)
- Ama sen yolcusun, dedim. Seferde oruç tutmasan da olurdu!
Gözleri ışıl ışıl:
أَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Eğer bilirseniz, güçlüğüne rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” dedi. (Bakara 2/184)
- Çölün ortasında sayılırsın. Buralarda su falan bulunmaz, peki neyle abdest alıyorsun? Nasıl namaz kılıyorsun ya? dedim.
فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيداً طَيِّباً فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ
“Su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin. Yüzünüzü ve ellerinizi dirseklere kadar onunla meshedin.” âyetiyle cevap verdi. (Maide 5/6)
Fakat bir şey kafama takılmıştı. Neden hiç dünya kelamı konuşmuyor da hep Kur’an’la cevap veriyordu. Bunu kendisine sordum:
- Neden bizim gibi konuşmuyorsun?
مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” dedi. (Kaf 50/18)
Yani insanın her konuştuğunu yazan ve yaptıklarını gözetleyen melekler vardır, yanlış konuşurum diye anlaşılan endişe ediyordu.
Yine sordum:
- Kimlerdensin? Eşin, kimin kimsen yok mu?
وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” dedi. (isra 17/36)
Ailesini söylese de onları tanıyamayacağımı hatırlatarak, belki de benim ailesi için gereksiz bir zanna, yanlış bir hükme kapılabileceğimi ima etmişti.
Ben özür diledim. Bunun üzerine kadın, kalbim kırılmasın diye Hz. Yusuf’un kardeşlerine söylediği sözü okuyuverdi:
لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
"Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir." (Yusuf 12/92)
Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.
وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّهُ
“Ne hayır işlerseniz onu Allah bilir.” dedi. (Bakara 2/197)
Kadın deveye binerken:
قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
“Mümin erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” ayetini okudu. (Nur 24/30)
Yani deveye binerken kadının üstü başı açılabilir. Onun için kadın ikaz ediyor, “bakma” diyor, bunu da âyetle anlatıyordu. Nitekim deveye binerken hayvan ürküp aniden hareket edince elbisesinin bir kısmı yırtıldı. Bunun üzerine kadın kendi kendine:
وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah çoğunu affeder.” dedi. (Şura 42/30)
Elbisesinin yırtılmasında kendisinin bir hatasının sebep olduğunu söylemek istiyordu.
- Müsaade edin, deveyi bağlayayım dedim. Siz daha sonra binersiniz.
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلّاً آتَيْنَا حُكْماً وَعِلْماً
“Böylece Süleyman'ı anlayışlı ve isabetli davranır kıldık. Biz, onların her birine hüküm ve ilim verdik.” (Enbiya 21/79) ayetini okuyarak devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olabileceğimi kabul etti.
Deveye binince Cenab-ı Hakk’ın kendisine çölün ortasında, çöl şartlarına uygun muhteşem bir binek gönderdiğini tefekkür ederek O’na yine bir ayetle teşekkür etti:
خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ
“Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti. Ki, böylece onların üzerine binip yerleşince, Rabbinizin nimetini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni yüceltiriz. Yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz.” (Zuhruf 43/12,13)
Devenin yularından tuttum ve hayvanı hızlandırdım. Yüksek sesle bir şeyler söylenerek yürümeye başlamıştım ki, kadın seslendi:
وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ
“Yürüyüşünde tabiî ol, sesini de alçalt.” (Lokman 31/19)
Bu sefer halimi düzelttim ve biraz sonra şiir okumaya başladım. Ona da müdahale etti:
فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ
“Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun” (Müzzemmil 73/20)
- Ama şiir okumak haram değil ki? dedim. Cevabı gecikmedi:
يُؤتِي الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْراً كَثِيراً وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الأَلْبَابِ
“Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiştir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara 2/269)
Kur’an varken ne diye şiir okuyorsun demek istiyordu kadın bana. O an kendimden utandım.
Bir süre yol aldık. Bir ara kendisine evli olup olmadığını sordum:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَسْأَلُواْ عَنْ أَشْيَاء إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ
“Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın.” dedi. (Maide 5/101)
Bu konuda her nedense konuşmak istememişti.
Nihayet kadının kaybettiği kafilesini bulduk ve kadını onlara teslim ederken sordum:
Bu kafilede senin yakının var mı?
Bana Kehf suresinin 46. âyetiyle cevap verdi:
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ أَمَلاً
“Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”
Anladım ki çocukları vardı. İsimlerini sordum:
Cevap verdi:
وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلا Allah İbrahim'i dost edinmiştir.” Nisa 4/125
وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيماً “Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu. Nisa 4/169
يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ "Ey Yahya! Kitab’a var gücünle sarıl!" Meryem19/12
Okuduğu ayetlerden, İbrahim, Musa ve Yahya isminde 3 oğlu olduğu kesindi.
-Oğulların kafilede ne iş yapıyorlar? dedim.
وَأَنْهَاراً وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ وَعَلامَاتٍ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ
“O, yolunuzu bulabilmeniz için ırmaklar, yollar ve daha nice alâmetler yarattı. Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar.” (Nahl 16/15,16) diyerek, çocuklarının kervanda kılavuzluk yaptıklarını anlatıyordu.
Kafileden bu isimleri çağırdım. Üçü de koşarak geldiler, hemen annelerine sarıldılar. Anneleri cebinden bir miktar para çıkardı.
Oğlunun birine uzatırken:
فَابْعَثُوا أَحَدَكُم بِوَرِقِكُمْ هَذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنظُرْ أَيُّهَا أَزْكَى طَعَاماً فَلْيَأْتِكُم بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ
“Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, şehrin hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nâzik davransın. " dedi. (Kehf 18/19)
Yiyecekleri şehirden getirdiler. İftar vakti de gelmişti, Kadın bana dönerek:
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئاً بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ
“Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yiyin, için” dedi.(Hakka 69/24)
Ben de çocuklarına dönerek:
- Annenizin bu hali nedir? dedim. Âyetten başka bir şey söylemiyor. Bunun sebebini söylemedikçe asla bu yemekten yemem!”
Büyük oğlu:
- Vallahi ben kırk yaşındayım, dedi. Annem yanlış bir şey söylerim de günaha girerim korkusuyla kırk yıldısadece Kur’an la konuşur!
●●●
Hazırlayan:
Mustafa Tulukcu
21 Ekim 2009
وَإِنِ اهْتَدَيْتُ فَبِمَا يُوحِي إِلَيَّ رَبِّي
“Eğer doğruyolu bulmuşsam, bu ancak Rabbimin bana vahyettiği Kur’an sayesindedir.”
Kur’an – Sebe 34/50

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.