MANŞET!

KUR’AN NASIL OKUNUR VE DİNLENİR?

KUR’AN NASIL OKUNUR VE DİNLENİR? Karanlıklardan aydınlığa çıkalım, (Hadid 9) en doğru yolu bulalım (İsra 9) diye biz kullarına Kitabullah...

21.05.2017

KUR'AN MEALLERİNE NE KADAR GÜVENEBİLİRİZ?

KUR'AN MEALLERİNE NE KADAR GÜVENEBİLİRİZ?
Millet sınıflarda ders görüyor, biz de öğretmenler odasında 3-5 meslektaşımla sohbet ediyoruz.
Hepimizin o saatte dersi olmadığı için, kaytardığımızdan değil.
O an içlerinde ilahiyatçı bi ben varım.
Konu konuyu açtı bir öğretmenimiz haliyle sordu:
“Kur’an meallerine ne kadar güvenebiliriz?"
Hemen ardından neden böyle bir soru sorduğunun gerekçesini de ekledi:
"Kimi ayetlere farklı farklı anlamlar veriliyor da?"
Eh az çok tecrübeliyiz, böyle bir soru, soranın niyetine göre cevaplanacak türdendir!
Kimileri böyle bir soruyu yöneltmekle:
"Kur’an’ı mealinden okumak tehlikelidir! Arapçasını okumak lazım!” düşüncesini (düşüncesizliğini) tasdik ettirmek için sorar. Amacı mealler içindeki kimi farklılıkları –ki haklı- kendisine sıçrama tahtası yaparak Kur’an’ın anlamından, ayetlerin mesajından kaçma, kaçırtma derdindedir çünkü.
Bu tür beyin özürlülere göre göre "Kur’an, anlamak için değil sevap kazanmak için okunur!"
Allah’tan bu meslektaşım bu tiplerden değildi ve samimiyetle sormuştu. Nerden mi biliyorum? Az çok tecrübeliyiz dedim ya, "Leb demeden nohudu annarız" :)
"Hocam" dedim. "Böyle olmasının birkaç nedeni var!"
Sonra açıklamaya çalıştım:

Kur’an-ı Kerim’in büyük bölümü, "işin ehli" tarafından rahatlıkla tercüme edilebilecek, manası apaçık ayetlerden oluşur. Bunlara kabaca “muhkem ayetler” de diyebiliriz.
Hangi meale bakarsanız bakın üç aşağı beş yukarı hepsinde aynı anlamın verildiğini görebiliriz.
Farklı farklı anlam verilen ayetler ise çoğunlukla “müteşabih” diyebileceğimiz kapalı türden. Yani "birden fazla manaya gelebilen" ayetlerle ilgilidir. (Müteşabih budur, manası asla anlaşılmaz ayet demek değildir) Ya da müteşabih olmasa bile bazı ayetler birden çok anlamı içinde barındırabilir.
İşte bu türden kimi ayetler, tercüme yapanın zekasına, birikimine, kavrayışına, kapasitesine, veya o ayet içinde geçen ve birden çok anlamı olan bazı kelimeleri tercih şekline göre şekillenir.
Daha doğru ifadeyle, bu türden ayetler biraz da tercüme (ve tefsir) edenin o ayetten kendi anladığı, kendi tercihi manadır. Bunda isabet de edebilir tabi, yanılabilir de.
Örneğin Zuhruf Suresinin 44. Ayeti:
.
“وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ
.
Bu ayette “zikir” kelimesi geçiyor. (لَذِكْرٌ)
"Zikir"in birden fazla anlamı var. Öğüt, şeref, hatırlatma gibi manaların hepsini barındırır. Haliyle bu ayetin meali de farklılık arz eder. Birisi:
"Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir ÖĞÜTtür." anlamını verir. (Seyyid Kutup)
Bir diğeri:
"Bu Kur'ân ise senin için de, kavmin için de bir ŞEREFtir" diye tercüme eder (Elmalılı Hamdi Yazır)
Bazıları da bütün anlamlarıyla birlikte vermeye çalışır:
"Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir…" (Diyanet İşleri Tercümesi)
Ayrıca bir de şu var tabi: Kimi ayetler uzayla, yıldızlarla, gezegenlerle, kimisi atomla, bazısı fizik kimya, biyoloji tıp alanıyla ilgilidir. Evrenin ve İnsanın yaratılışını anlatır mesela kimi ayetler.
Bu tür ayetleri anlamak için astronomi, embriyoloji, matematik, fizik vs vs. bilmek lazım. Uzmanlık gerektirir.
Kur’an’ın tercümesini, mealini hatta tefsirini yapan hoca (müfessir) bir tek kişi ise veya alanında uzman olan bir heyetle irtibatlı çalışarak meal, tefsir yapmamışsa işi gerçekten çok zor.
Bu türden olup alanına girmeyen, uzmanlık gerektiren ayetleri kolay kolay anlayamaz ve yanlış meal verebilir. Hiç ilgisi olmayan bir meal veya tefsir yaparak ayeti kuşa çevirebilir. Bunun çok örnekleri var, bir tanesiyle yetineyim.
Örneğin Zariyat Suresi 47. Ayette:
.
وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
.
"Göğü kendi kudretimizle biz bina ettik ve biz onu genişletiyoruz!"
Bu ayetin sonundaki (Le mûsiûn) kelimesi, evrenin genişlediğine işaret ediyor.
Bu genişleme nedir? Şimdi bunu sizlere burada uzun uzun anlatacak değilim. Bilim adamları 17 milyar (13 veya 20 diyenlerde var) yıl önce Big Bang dediğimiz “Büyük Patlama” sonrası evrenin hala genişlediğine, yıldızların birbirinden uzaklaştığına (Açık kainat Modeli) işaret ettiğini söylüyor. Ve kimi uzmanlar da Kur’anın mucizevi şekilde bunu anlattığın ifade ediyorlar. (Bkz Enbiya 30)
Peki Evrenin genişlemekte olduğunu ne zaman öğrendik?
İçinde bulunduğumuz asırda. İşte bu bilimsel gelişmelerden habersiz kimi eski meal ve tefsir hocalarımız kitaplarında Zariyat 47’nin manasını çok farklı anlamışlar. Şöyle mesela:
“Göğü kendi kudretimizle biz bina ettik ve bizim her şeye gücümüz yeter!"
Diyanet İşleri Başkanlığı
"Gökyüzünü gücümüzle biz bina ettik bina ettik ve biz şüphesiz çok güçlüyüz"
Talat Koçyiğit
“Göğü ellerimizle bina ettik. Çünkü biz, çok güçlüyüz.”
Şaban Piriş
"Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz."
Elmalılı Hamdi Yazır
Göğü kendi kudretimizle biz bina ettik ve biz mutlak bir (vüs'at ve) kudrete mâlikizdir."
H.Basri Çantay
Velhasıl Meallerdeki kimi farklılıklar genellikle bu saydığım sebeplerden kaynaklanıyor.

Hele hele uzmanlık alanına girmeyen konulardan bahseden kimi ayetleri tercüme ve tefsir ederken kılı kırk yarmak, araştırma istişare neticesinde, uzmanlar desteğinde meal vermek, tefsir etmek gerekir. Yoksa bir zaman sonra çok komik, çok vahim sonuçlar ortaya çıkabilir. Ne gibi mi?
Medine Üniversitesinin rektörlüğünü de yapmış, Suudi Arabistan’ın baş müftülerinden kabul edilen Abdülaziz Bin Baz'ın durumu gibi?
Bin Baz'ın (1910 – 1999) “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna ve Gezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller?” adlı kitabından şu fetvasını hele bi okuyun: (1975 tarihli)
"Kim dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah'ın, hem Kur'an'ın, hem Peygamber'in reddidir(!!!) Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne âlâ! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür(!!!) ve malı da Müslümanların hazinesine katılır. (!!!) Eğer ileri sürdükleri gibi dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi(!!!) Kıblenin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi!!!" :)
Bu fetvayı "yeryüzünü de yaydık" ayetlerinden (Bkz mesala Hicr 19) çıkartıyor müftü(!)müz?
İşin garip yanı, bu fetvayı veren Bin Baz’ın gözlerinin görmemesi, kendisinin ama oluşu?
Böylesine garabet bir fetvayı dine mesafeli insanlar okusa dinlese İslam'la Kur'an'la ilgili ne derler acaba???

Tabi bunlar kasıtsız, art niyetsiz, cehalete dayanan hatalar kusurlar cinsinden!
Bunların dışında bir de bilinçli yapılan, göz göre göre yanlış anlamlar vererek, anlamları kaydırılarak, saptırılarak insanların kandırılmasına, yanılmasına sebep olanları vardır ki Allah muhafaza onların işi çok zor!
Ne gibi?
Hinduizm’den geçme “Rabıta” denen şirk ritüeline Kur'an ayetinden delil göstermek gibi?:
.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اصْبِرُواْ وَصَابِرُواْ وَرَابِطُواْ وَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
.
“Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki, felâha erebilesiniz."
Ali İmran 200
Bu ayetin metninde “rabıtu” (رَابِطُواْ) kelimesi geçer. Neredeyse meallerin tamamı bu kelimeye "hazırlıklı ve uyanık olun, cihada hazırlıklı olun, dirençli olun, nöbet bekleyin” anlamını verir.
Ama meal veren bir tarikat mensubu ise onun mealinde bu ayet şöyle yamultulur:
“Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin. Ve RABITA YAPIN! Allah'tan korkun, Umulur ki böylece siz felâha erersiniz."
Bu ayete dayanıp, bağlandığı şeyhinin suretini veya hayalini kalbinde canlandırır önce, ardından Allah'a ulaşır sözde! Trafo koymadan, aracı, şefaatçı olmadan Allah'a töbe ulaşılamazmış!!! Sanayi ceryanına çarpılmak gibi motorları patlaştırmışız yoksa!!! :D
Şu ayet de tarikatçılar için bulunmaz bir malzemedir:
.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve DOĞRULARLA beraber olun.
Tevbe 9/119
Bu ayetin sonunda “Sâdıgîn” (الصَّادِقِينَ) geçiyor. Manası: “Dosdoğru olanlar, özü sözü bir kimseler, dürüst insanlar, işlerini doğru yapanlar, Allah’a karşı hep sorumluluk bilinciyle hareket edenler" demektir.
Ama bir tarikatçının gözünde buradaki “Sadıklar”dan kasıt "Kamil Mürşidler", "Veliyyullah", "Gavslar", “Kutuplar"dır!!! Felaha ulaşmak, ancak böyle bir Mürşid’e bağlanıp "gassal elinde meyyit" olmakla mümkündür!!!
 "Gördüğünüz gibi Allah bu ayette, 'bir sadık velime bağlanın, kendinizi kurtarın!!! Şeyhi olmayanın şeyhi şeytantır, ayağınızı denk alın bak!!!' diyor!!!" diye de uzun uzun tefsir(!) ederler! :D
Gördüğünüz gibi bu mevzu böyle bir çırpıda halledilecek cinsten değil.
"Eee biz ne yapacağız peki, meal okumayalım mı yani?" diyenlere acizane tavsiyem:
Bunca tehlikesine rağmen yine de Mealinden, Tercümesinden okumaya, Kur'an'ın üzerinde kafa yormaya, mesajını kavramaya devam edeceğiz. Çünkü Kur'an bunun için geldi:
.
كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
.
"Biz bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik."
Sad 38/29
.
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا
.
"Onlar Kur'an'ı düşünmezler mi? Yoksa kalpleri mi kilitli?"
Muhammed 47/24
"Mutlaka anlayarak, düşünerek okuyacağız Kur'an'ı" Ama şunu da ihmal etmeyeceğiz:
Güvenilir bulduğumuz birden çok meallerden, karşılaştırmalı olarak!
Bir meal ile yetinmeyin yani. Çeşitli meallerden faydalanın. Çevrenizde güvenebileceğiniz insanlar varsa, anlayamadığınız ayetlerle ilgili onlardan da görüş alın.
Rabbim cümlemize Kitabullah'ı doğru okumayı, "Murad-ı İlahi"yi kavramayı nasip etsin.
Vesselam...
M. TULUKCU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.