MANŞET!

KUR’AN NASIL OKUNUR VE DİNLENİR?

KUR’AN NASIL OKUNUR VE DİNLENİR? Karanlıklardan aydınlığa çıkalım, (Hadid 9) en doğru yolu bulalım (İsra 9) diye biz kullarına Kitabullah...

22.05.2017

ALLAH VAR MI??? TABİ Kİ VAR DEMEK YETMİYOR DOSTUM... İZAH EDECEKSİN

ALLAH VAR MI??? TABİ Kİ VAR DEMEK YETMİYOR DOSTUM... İZAH EDECEKSİN



ATEİZM DERNEĞİ!

Geçenlerde bi ateizm derneği açılmış.
Tebrik etmek için aradım. Dernek başkanıyla görüştüm.
Çok sevecen, hoş bi arkadaş. Çok da nazik, güzel konuşuyor.
"Bir soru sormak istiyorum" dedim.
"Elbette" dedi. "Buyurun."
Dedim, "Böyle küçük birderneğin neden bir başkana ihtiyacı var ki?"
"Çünkü" dedi."Bir organizatör, bir idareci olmalı mutlaka."
Dedim, "Küçük bir dernek bile bir organizatör olmadan idare edilemiyorsa,
şu koca kainat nasıl organizatörsüz olabilir?"
Bizim başkan telefonu yüzüme kapattı!..

TOPRAK!

Bilim adamları uzun uğraş sonunda insan yaratmayı başarırlar!
Ve derler ki: "Artık Tanrı'ya ihtiyacımız kalmadı!.. Gidip O'na durumu anlatmalıyız!"
Heyet halinde Yaratıcı’nın huzuruna çıkarlar ve artık insan yarattıklarınıkendisine de ihtiyaçlarının kalmadığını söylerler.
O, "ilginç" der. "Peki, nasılyaptınız?"
Bilim adamları "gururla" anlatmaya başlar:
"Önce" derler, "yerden bir parçatoprak alacaksınız..."
Tanrı araya girer:
"O toprak benimki mi sizinki mi?!"

NOT: Bu anekdotun gerçekle bir ilgisi yoktur,  yazar böyle bir konuşmayı hayalen canlandırmıştır.


لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ

"HEPSİ BİR ARAYA GELSELER, BİR SİNEK DAHİYARATAMAZLAR."
Kur'an - Hac 73


ŞİİR ŞAİRSİZ, RESİM RESSAMSIZ, PLAN MÜHENDİSSİZ... OLMAAAAZZZZ!

Bir şiir okuduk. Gördük ki muhtevası, yüksek fikirler ve zarif duygularla örülmüş. Şekli, vezin, kâfiye, cinas gibi edebî sanatlarla süslenmiş. Her harf, her kelime, her işaret olması gerektiği yerde…
Aklımıza hemen bir soru geldi:
—Bu şiiri yazan kimdir?
İşte birinci cevap:

Harfler yazdı. Çükü eser onlardan meydana gelmiştir. Bu harfler tesadüfen bir araya gelip, o edebî eseri teşkil etmişlerdir. Eğer şiiri yazan başkası olsaydı, kâğıdın içinde görünürdü. Oysa, olduğu iddia edilen “şâiri” ne görebiliyoruz, ne de tutabiliyoruz!..
Sıra ikinci cevapta:

Bu harika sanat eserini, akılsız şuursuz, edebiyattan ve sanattan habersiz harflerin yazması mümkün değildir. Aklımıza ve duygularımıza hitap eden o yüksek manalar,  harflerde yoktur. Harfleri de, şiirin tamamını da yazan bir “şâir” vardır. O’nun kağıdın içinde olmaması, inkârına delil olmaz. Çünkü şâir, kâğıt ve harf cinsinden bir varlık değildir ki orada görülsün.

Şimdi bu örneği hakikate tatbik edelim:
Sağlam bir zevke ve idrâke sahip olan herkes anlar ki, bütün yaratıklar, şu insan, şu menekşe, şu kelebek birer şiirdir. Şiiri harflerin yazması ne kadar imkânsızsa, şu insan denilen sanat şâheserini de atomların yapması, o kadar akıldan uzaktır. Atomlar, harflerden daha âlim ve daha sanatkâr değildir.
Her şiirin bir şâiri olduğu gibi, şu süslü ve manalı eserlerin de bir “yaratıcısı” vardır.
 Allah’ı inkâr eden materyalist, atomdaki şuursuz hareketi görüyor, her şeyin bunlarla olacağını sanıyor: “Beni de, kedim Tekir’i de, çiçeğim kuşkonmazı da yapan atomdur.” diyor. Kalemi yazar, fırçayı ressam, çiviyi marangoz zannediyor. Hareketlerin ve kuvvetlerin arkasındaki sonsuz ilim ve iradeyi görmek istemiyor.
Selimiye Camisi’ni görenler bilirler. Hakikaten o, mimari bir incidir. Muhteşem kubbesi, zarif minâreleriyle Osmanlı’nın şânına şan katmaya devam ediyor. Sanat inceliklerini hayran hayran seyreden turistler, Mimar Sinan’a övgüler diziyorlar.
Mimar Sinan câmide görünmediği için inkâr mı edilecek? Mimarı inkâr etmek için taşın mâhir bir sanatkâr olduğu mu söylenecek? Çünkü usta kabul edilmezse o zaman, bütün taşların bir câmi yapmak konusunda anlaşması, kendi kendini nakışlaması ve bir plan dâhilinde bir araya gelmesi gerekir.
Bu sizce mantıklı mı?
İçinde ömür sürdüğümüz şu uçsuz bucaksız kâinât da bir mimari şâheserdir. Şüphesiz ustasını gösterir ve ilân eder. Allah’ı inkâr adına bütün atomlara ilâhlık vasfı veren adam, hakikatten ne kadar gafildir. Üstelik bu binanın yapı taşları her an değişmektedir.
Kâinat içindeki her varlıkta bir binaya benzer. O ezeli “Sanatkâr” aynı malzemeyle milyonlarca tarz bina yapmakta ve bunları “akıl sahiplerine” göstermektedir.
“İnsan kâinatın küçük bir örneğidir” derler. Doğrudur. Dünya onunla mânâ kazanmıştır. Manevî yönü bir yana, maddi yapısıyla bile insan, akılları hayrette bırakan bir mükemmelliğe sahiptir:
Mekânik gözüyle bakılırsa, vücud, olağanüstü bir fabrikadır. Kalp makinesi, gerekli akaryakıtı pompalar. Damar adı verilen borular, hayâti sıvıları taşır. Mide makinesi, dışarıdan giren hammaddeleri, mamul ürünler haline getirir. Sinir sistemi, idâre merkeziyle diğer makinelerin irtibatını sağlar. Boşaltım sistemi, pis su ve artıkları dışarı atmakla görevlidir. Dil, kapıcılık yapıp, faydalı maddeleri alır, zararlıları defeder. Gözler, idâre müdürünün dışarıyı gözetlemesi için açılan pencerelerdir. Kulaklar, fabrika müdürüne dış âlemden haberler getirir. Kafa denilen üst kat, idâre merkezidir. Beyin, ruh denilen efendinin bilgisayarıdır.
Ruh görünmez. Çünkü o makine cinsinden değildir…
Dünya da bir fabrikadır. Toprak gibi basit hammaddeden, binlerce çeşit ürün imâl eder. Hangi fabrika, parçaların bir araya tesâdüfen gelmesiyle kurulmuştur?
Saat parçaları satan bir dükkana girsek, orada çalışır vaziyette bir saat görsek, bu saatin kendiliğinden yapıldığını söyleyebilir miyiz? Basit bir saat bile kendi kendine yapılamıyorsa, şu dünya fabrikası nasıl yapılır? O muhteşem sistemi, ilim ve hikmetiyle kuran ve çalıştıran Allah’ı, maddeciler ne zaman tanıyacaklar?
      Kabirde mi?
—  Çok geç…….! 
Ömer Sevinçgül
●●●
GÖREMİYORUM!

Öğretmen sınıfı terk eder terk etmez arkasından koştu. Ürkek bir sesle:
—Öğretmenim, dedi. Affedersiniz, bir sorum olacaktı!
Öğretmen, onun mahcup haline tebessümle karşılık verdi:
—Seni dinliyorum. Rahat olabilirsin.
—Derste meleklerden söz etmiştiniz. Bu görmediğimiz varlıklara nasıl inanacağız?
—Çok kolay dedi, öğretmen. Görmekle inanmanın farklı şeyler olduğunu idrak edeceksin.
Anlayamadım dercesine öğretmenine baktı.
Öğretmenler odasının bir kenarına oturduklarında:
—Bak, dedi. İnanmak kalbe ait bir olay. İnsan inanmaya çeşitli yollardan gider. Görme, bu yollardan sadece birisi.
Yemeğin tadına dilimizle bakarız. Tadını anlar ona inanırız. Hâlbuki gözümüz, tatlar âlemini görmekte kördür.
Radyoyu aç bakalım ne var? dendiğinde, bu defa kulağımıza iş düşer. Sesler âlemine gözümüzle değil, kulağımızla bakarız…
İşte, gerçeği bulmada görmeyi tek ölçü kabul edenler, insandaki duyu organlarını bire indirgemiş olurlar. İş bununla da kalmaz, akıl ve vicdanın vazifesini de göze yüklemeye kalkarlar.
Bu sözlerin tesiri, öğrencinin yüzünde okunuyordu. Devam etti öğretmen:
—Bilimin son keşfine göre, insanın gözü, evrende mevcud ışık dalgalarının ancak yüzde üç buçuk kadarını görebiliyor. Demek ki insan, inanmak için görmeyi tek ölçü kabul etse, şu evrenin yüzde doksanından fazlasını inkâr etmesi gerekecek. Bu, cehâlet değil de nedir?
Sana son olarak bir şey daha söyleyeyim dedi ve işâret parmağını öğrencinin alnına hafifçe dokundurarak:
Şu deri tabakası var ya, dedi. Onun hayâlen yüzünden söküp at. Etlerini de soy kafatasından. Bütün bedenine ayrı ayrı bu işlemi uygula. Her bir organını değişik kaplara koy. Sonra bu et, kan, ilik yığınının karşısına geçerek, kendi kendine sor:
Nerede aklım? Hani hâfızam? Sevgim? Korkum? Merakım? Nerede o, ıssız bucaksız his dünyam? Hangi kaba koydum bunları?!
Demek ki, bu maddi bedenimizde bile, bu kadar görünmez âlemler yaratan Allah, elbette şu muhteşem kâinatta, mahiyetini kavrayamayacağımız nice varlıklar yaratmıştır, de…

Prof. Dr. Alââddin Başar
وَهُوَ عَلى كُلِّ شَىْءٍ قَديرٌ
O’nun her şeye gücü yeter.
Kur’an – Maide 5/120
●●●

UÇAK VE SİNEK

Yeşilköy Hava Limanı’nda, dış hatlar kısmındayız. Her taraf tertemiz. İyi giyimli insanlar ve pahalı bavullar.
Nihayet kapılar açıldı, uçaktaki yerimizi aldık. Kocaman bir uçak. Pencerenin yanına oturdum.
Yanımdaki arkadaş tekniğin çok ilerlediğini söyleyip uçaktan bahsetti. Ona:
—Uçağı yapanı, tamir edeni ve uçuranı takdir etmeliyiz. Ama sineği yaratanı da unutmamalıyız! dedim.
Gözlerini açıp yüzüme hayretle bakmaya başladı. Anladım ki devam etmemi istiyor.
Sinek de bir uçak gibidir, dedim. Bakım, tamir ve havalimanı falan istemiyor.
Bir uçağı düşürsek, herhalde bizi idam ederler. Binlerce sineği öldürüyoruz, ceza vermiyorlar. Demek ki sineği yapan çok kolay ve ucuza yapmış!
Ayrıca dünya da bir uçak. Denizleri, dağları, insanları üzerine doldurmuş binlerce yıldan beri durmadan gidiyor. Bu dünya uçağını yapan ve uçuran kim? Enerjisini temin eden kim? Sayısız yıldızlar ve gezegenler içinde bunları birbiriyle çarpıştırmayıp, uzay trafiğini yöneten kim?
Asrımızda medeniyet ilerlemiştir. İlim ve teknik ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlar sinek kadar küçük, dünya kadar büyük bir uçak yapamayacaktır.
Öyleyse uçağa binen, uçakları görüp de onlara hayran olan insan, asıl, sineği ve dünyayı uçak gibi yapıp uçuran Allah’ı tefekkür etmeli, O’nun ilmi ve kudreti karşısında kulluğunun gereğini yapmalıdır.
İlmin ve aklın gereği budur...
Hekimoğlu İsmail
إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لآيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

Göklerde ve yerde, sizin yaratılışınızda ve yeryüzünde serpiştirdiği hayvan türlerinde, inanmak isteyenler için nice mesajlar vardır.
Kur’an – Casiye 45 /4,5
إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوْ اجْتَمَعُوا لَهُ

Allah’ı bırakıp da taptıklarınız,hepsi bir araya gelseler,  bir sineği bile yaratamazlar!
Kur’an – Hac 22/73
●●●

ALLAH’A İNANIYORUM
Yazar: H. Armstrong

Bir an için plânlama, desenleme ve uygulama gücünüze güç katıldığını farzediniz. Arzu ettiğiniz her şeyi plânlayıp yapabildiğinizi, bunun için muhâkeme ve irâdenizin yeterli olduğunu kabul ediniz.
Daha sonra, haddinizi sonsuz ölçekte aşarak gezegenleri, güneşleri, nebula ve galaksileri bütün haşmetiyle ve kusursuz bir şekilde tasvir etme biçimlendirme ve harekete geçirme işine giriştiğinizi düşününüz.
Bu gezegenlerin biri üzerinde orada mevcut bütün hayat şekillerini planlayıp meydana getireceksiniz. “Benzerini yapacaksınız” demek istemiyorum. Çünkü o ana kadar taklit edilebilecek herhangi bir hayat şekli veya gezegen yoktur.Bu muhteşem faaliyeti gerçekleştirirken, en güçlü mikroskopların yardımıyla dâhi görünemeyen maddenin en küçük parçalarına kadar, âlem içinde âlemler kuracaksınız.
Bir atomu yaparken, aynı sistemle güneş sistemini de kurup, sizin için büyük-küçük farkı olmadığını göstereceksiniz…
Milyonlarca tür hayvanın yüz milyonlarca ferdinin tek tek hayatlarını tanzim edecek, her birinin ayrı ayrı olan rızıklarını bir dakika dâhi geçirmeden onlara ulaştıracak, gerekli olan elbiseleri giydirecek, hayatlarını muhafaza etmek için her birine ayrı ayrı koruma cihazları takacak, dünyaya geliş ve gidiş zamanlarını düzenleyecek ve hepsinin hukuklarını koruyacaksınız…
Milyarlarca insanın yüz şeklini, göz, kulak, burun ve ağız olmak üzere aynı uzuvlardan teşkil etmenize rağmen, hepsini birbirinden farklı yapacak ve hepsine de kendine has güzellikler ve özellikler vereceksiniz…
Onların maddi ve manevî cihazlarını kusursuz bir şekilde işlettirecek ve kalplerinden geçen arzulara göre ihtiyaçlarını yerine getireceksiniz.
Ve daha, daha, daha…
Aklınızın, zekânızın ve kuvvetinizin bunlar için yeterli olduğuna inanıyor musunuz?
Biraz durup düşünün…
Ve bütün bu kâinatın yaratılmasını, kusursuz idâresini ve tanzimini akılsız, şuursuz tabiat (doğa) kuvvetlerine veya çeşitli sebeplere isnad eden zavallıların ne kadar gülünç duruma düştüklerini görün.
Diğer bir ifadeyle de Allah’ı bulmanın ne kadar kolay olduğunu anlayın.
   H. Armstrong  Plain Truth’dan Tercüme
إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ
Kulları içinde Allah’tan ancak âlim olanlar korkar.

Kur’an – Fatır 35/28
●●●

BAVULA KİM KOYDU???  

Yazar Ronald Knox birgün, bir bilim adamı ile dini bir sohbet sürdürüyormuş.
Bilim adamı, şu mantığı yürütmüş:
“Milyonlarca gezegenin bulunduğu bir evrende, bunlardan en azından birinde, hayatın tesadüfen ortaya çıkması kaçınılmaz değil midir?”
Knox şöyle cevap vermiş:
—Eğer Scotland polisi bavulunuzda bir ceset bulsaydı, onlara: “Dünyada milyonlarca bavul var, birinde ceset bulunması kaçınılmazdı” mı dersiniz? Sanırım yine de ONU ORAYA KİMİN KOYDUĞUNU  bilmek isteyecekler...
"PEKÇOK İNSAN ANCAK GÜZEL HAVADA DİNSİZDİR" Amerikan Atasözü
"GÖK GÜRLEYİNCE HIRSIZ NAMUSLU OLUR" Kamboçya Atasözü
 "ALLAHIN VAR OLDUĞUNU İSPAT ETME LÜZUMUNU MU DUYUYORSUN? ÖNCE BİR MEŞALE Mİ YAKMAK GEREKİR GÜNEŞİ GÖRMEK İÇİN?" Çin Atasözü
"SİPERLERDE ALLAHSIZ İNSANLARA RASTLAYAMAZSINIZ!"  Cummings
●●●
Hazırlayan: Mustafa TULUKCU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.